Idel Düzen, yani Ütopya!
Ütopya, aslında olmayan, tasarlanmış olan ideal toplum şekli anlamı taşır. Köken olarak Yunanca "yok/olmayan" anlamındaki ou, "mükemmel olan" anlamındaki eu ve "yer/toprak/ülke" anlamındaki topos sözcüklerinden türemiştir. Kullanımı Thomas More'un 1516'da yazdığı Utopia isimli kitabıyla yaygınlaşmıştır.(1)
Ütopyalar, bugün gerçekleşmesi imkânsız toplum tasarımlarıdır. Ütopyalar üzerine görüşler iki biçimde ortaya çıkmıştır. Bir kısmı özendirici, istenen nitelikte, diğer bir kısmı ise korkutucu, ürkütücü ütopyalardır.
Ütopya kavramı aslında hayatımızın her alanında sık sık karşılaştığımız bir şeydir. Her gün farklı farklı ütopyalar kurarız kendimize; hayatın harika olduğu ve neredeyse hiç bir sorunun yaşanmadığı bu ideal dünyalar... Üstelik bunu hayatımızda her ters giden şeye adeta bir tepki olarak, hoşnutsuzluğumuzu belirtmek ve kendimizi daha işimize gelen bir dünyanın hayali ile avutmak için yaparız. Bu, yüzyıllardır böyle olmuştur aslında. Gerek Platon'un ideal devleti olsun, Farabi'nin Erdemli Toplum'u olsun, More'un Ütopya'sı olsun, Bacon'un Yeni Ütopya'sı olsun, herkes ihtiyacı olunca kendine en mükemmel gelen sistemi oluşturur. Ama bu sistemler gerçekten de mükemmel midir? En önemli soru işte bu olmalı. Bu sistemler gerçekten de ileride çıkabilecek tüm sorunları öngörüp engelleyen, mucizevi sistemler midir acaba? Peki böyle olmalarına gerek var mıdır ki? Bu kadar farklı sistem ve “ideal düzen” var; hangisi doğru? Hangisi bizim esas ütopyamız? Bu ütopyaları “ideal” yapan tek bir şeyden söz edebilir miyiz, yoksa daha kişisel midirler?
Bu sorulara verebileceğimiz kesin, tek bir cevap maalesef yoktur. Ama cevaplarımız olup olmaması hiç de önemli değildir. Çünkü eğer ütopya gibi aynı zamanda hem somut hem de çok soyut olan bir kavramı anlamaya çalışıyorsak bunun tek yolu doğru soruları sorarak işe başlamaktır.
Ütopya fazlasıyla kişiseldir. Yani o toplumu ideal yapan şey, yazardır, onun yaşantılarıdır, onun kişiliğidir, inançlarıdır, yaşanmışlığıdır, benliğidir aslında. Bir ütopya, bir insana eşdeğer! Her ütopyada olan ortak bir şeyden veya mükemmellikten söz etmemiz ise neredeyse imkansızdır çünkü ütopyalar sadece yazarlarından değil, birbirlerinden de öğrenirler. Yani her yeni ütopya kendinden öncekilerin "hatalarına" düşmemeye çalışır, hep kendinden öncekinin bir üst modeli olmayı hedefler ki ütopik özelliğini koruyabilsin...
Bu konunun diğer yüzüne bakarsak onu hem tamamlayan, hem de zıttı olan distopyalar ile karşılaşırız. Neden insanlar bu kadar çirkin, üzücü ve kötülüğün egemen olduğu yerler yaratıyor, bunların üstüne gidiyor? Aslında çok basit. Bazen neyin doğru ve ideal olduğunu anlamak için, neyin kötü ve yanlış olduğunu iyice kavramak gerekir. Bize zarar verebilecek şeyleri belirler ve onlardan uzak durursak kendimizi daha kolay koruyabiliriz, değil mi? İşte bu distopyalar da bizim koruma mekanizmamızı, bir nevi dikkat etmemiz gereken kör noktalarımızı gösterir bize. Ne yapmamamız gerektiğini anlatarak "doğru" düzene giden yolu gösterir.
Kesin bir yargıya ulaşmak zorunda değiliz. Bazen sorgulamak da yeter.
Ben etrafımdaki insanların çabalarının bir ürünü, onların yansıdığı bir platformum, benim burada yarattığım ütopya da benim çabalarımın bir ürünü aslında. Ütopyam herkesinkinden esinleniyor, dünyam onlarla kuruluyor. Farklı bakış açılarını bir araya getirerek, o esas ütopyaya ulaşmaya çalışıyor. Başkasının aynadaki görüntüsünde kendimi arıyorum, umarım siz de benimkinde kendi ideal düzeninizi bulabilirsiniz.
Damla Özdalga
Kaynakça:
(1) http://tr.wikipedia.org/wiki/%C3%9Ctopya
Ütopyalar, bugün gerçekleşmesi imkânsız toplum tasarımlarıdır. Ütopyalar üzerine görüşler iki biçimde ortaya çıkmıştır. Bir kısmı özendirici, istenen nitelikte, diğer bir kısmı ise korkutucu, ürkütücü ütopyalardır.
Ütopya kavramı aslında hayatımızın her alanında sık sık karşılaştığımız bir şeydir. Her gün farklı farklı ütopyalar kurarız kendimize; hayatın harika olduğu ve neredeyse hiç bir sorunun yaşanmadığı bu ideal dünyalar... Üstelik bunu hayatımızda her ters giden şeye adeta bir tepki olarak, hoşnutsuzluğumuzu belirtmek ve kendimizi daha işimize gelen bir dünyanın hayali ile avutmak için yaparız. Bu, yüzyıllardır böyle olmuştur aslında. Gerek Platon'un ideal devleti olsun, Farabi'nin Erdemli Toplum'u olsun, More'un Ütopya'sı olsun, Bacon'un Yeni Ütopya'sı olsun, herkes ihtiyacı olunca kendine en mükemmel gelen sistemi oluşturur. Ama bu sistemler gerçekten de mükemmel midir? En önemli soru işte bu olmalı. Bu sistemler gerçekten de ileride çıkabilecek tüm sorunları öngörüp engelleyen, mucizevi sistemler midir acaba? Peki böyle olmalarına gerek var mıdır ki? Bu kadar farklı sistem ve “ideal düzen” var; hangisi doğru? Hangisi bizim esas ütopyamız? Bu ütopyaları “ideal” yapan tek bir şeyden söz edebilir miyiz, yoksa daha kişisel midirler?
Bu sorulara verebileceğimiz kesin, tek bir cevap maalesef yoktur. Ama cevaplarımız olup olmaması hiç de önemli değildir. Çünkü eğer ütopya gibi aynı zamanda hem somut hem de çok soyut olan bir kavramı anlamaya çalışıyorsak bunun tek yolu doğru soruları sorarak işe başlamaktır.
Ütopya fazlasıyla kişiseldir. Yani o toplumu ideal yapan şey, yazardır, onun yaşantılarıdır, onun kişiliğidir, inançlarıdır, yaşanmışlığıdır, benliğidir aslında. Bir ütopya, bir insana eşdeğer! Her ütopyada olan ortak bir şeyden veya mükemmellikten söz etmemiz ise neredeyse imkansızdır çünkü ütopyalar sadece yazarlarından değil, birbirlerinden de öğrenirler. Yani her yeni ütopya kendinden öncekilerin "hatalarına" düşmemeye çalışır, hep kendinden öncekinin bir üst modeli olmayı hedefler ki ütopik özelliğini koruyabilsin...
Bu konunun diğer yüzüne bakarsak onu hem tamamlayan, hem de zıttı olan distopyalar ile karşılaşırız. Neden insanlar bu kadar çirkin, üzücü ve kötülüğün egemen olduğu yerler yaratıyor, bunların üstüne gidiyor? Aslında çok basit. Bazen neyin doğru ve ideal olduğunu anlamak için, neyin kötü ve yanlış olduğunu iyice kavramak gerekir. Bize zarar verebilecek şeyleri belirler ve onlardan uzak durursak kendimizi daha kolay koruyabiliriz, değil mi? İşte bu distopyalar da bizim koruma mekanizmamızı, bir nevi dikkat etmemiz gereken kör noktalarımızı gösterir bize. Ne yapmamamız gerektiğini anlatarak "doğru" düzene giden yolu gösterir.
Kesin bir yargıya ulaşmak zorunda değiliz. Bazen sorgulamak da yeter.
Ben etrafımdaki insanların çabalarının bir ürünü, onların yansıdığı bir platformum, benim burada yarattığım ütopya da benim çabalarımın bir ürünü aslında. Ütopyam herkesinkinden esinleniyor, dünyam onlarla kuruluyor. Farklı bakış açılarını bir araya getirerek, o esas ütopyaya ulaşmaya çalışıyor. Başkasının aynadaki görüntüsünde kendimi arıyorum, umarım siz de benimkinde kendi ideal düzeninizi bulabilirsiniz.
Damla Özdalga
Kaynakça:
(1) http://tr.wikipedia.org/wiki/%C3%9Ctopya
Ütopya Kavramı için Tartışma Soruları:
1) Ütopyaların temeli, nereden gelir? (Onu yaratan kişi mi?)
2) Bir ütopik sistemi diğerinden "iyi" yapan faktörlerden söz edebilir miyiz? (Elimideki örneklere karşılaştırmalı olarak bakmalıyız)
3) Ütopik sistemlerin devamlılığını ve yıllar boyu kalıcılığını sağlamak için neler yapabiliriz?
4) Tam anlamıyla mükemmel bir ütopyadan söz edilebilir mi?
1) Ütopyaların temeli, nereden gelir? (Onu yaratan kişi mi?)
2) Bir ütopik sistemi diğerinden "iyi" yapan faktörlerden söz edebilir miyiz? (Elimideki örneklere karşılaştırmalı olarak bakmalıyız)
3) Ütopik sistemlerin devamlılığını ve yıllar boyu kalıcılığını sağlamak için neler yapabiliriz?
4) Tam anlamıyla mükemmel bir ütopyadan söz edilebilir mi?